24 Nisan 2009 Cuma

ain't it fun when you know that you're gonna die young?

it's such fun.


kuzu etini kemiğinden sıyırıp çiğnedi, yuttu, midesi bulandı.

midesi, ah zavallı midesi. artık hiç birşeyi öğütemez haldeydi. pis kokulu gazları ve etrafa leke leke saçılmış zehirleri ile bir kimya labaratuarına benziyordu midesi. organik değildi sanki de çarklı, dişli, gıcırdayan metal bir mekanizmaydı.

kustu. gözünden iki damla yaş geldi; yeşiller miydi? hayır, ama asit gibi yakıcılardı.

burnunu sildi, yüzünü yıkadı. saate baktı; 4tü. kanepeye oturdu, bacaklarını karnına çekti ve başını dizlerinin arasına gömdü. bu şekilde iki üç tur yuvarlanabilirdi, ama takla şu anda sadece zihninin yapabileceği birşeydi.

leş gibi sigara kokuyordu. ağzının içi bataklık gibiydi. Yine de bir sigara yaktı; kibritle. bu mekanik, kimyasal yaşantısında yanan odunun kokusu anne sütü kadar şefkatliydi.

kokuyla sağalmış olacak ki gözleri daldı, hem de bir ilaç kutusuna. üzerinde kahverengi harfleri olan sarı bir C vitamini kutusuydu bu. daldıkça daldı gözleri, Önce sözcükler uçup gitti, sonra duyguları, en sonunda zihni tamamen boşaldı. işte o zaman algının dansı başladı. sarı kutunun üzerinden küçük kurtçuklar gibi kıvrıla büküle yükselen sarı hayaletler ve peşlerinden gelen kristal parçaları havaya dağılıyordu. dumanımsı kıvrımlar uzanıp birbirlerine sarılıyor ağırdan alarak sanki sevişiyorlardı. kristaller genleşiyor bir elmasın yüzeyleri gibi binlerce ışık saçıyorlardı. tabi ki kristaller baskın çıktı; gözlerini onlardan alamıyordu - sanki almak istese bu kararı verebilecek bir iktidara sahip miydi? O artık sadece bir çift gözdü. ışıklar simetrik hareler oluşturuyor, açılıp kapanıyor, rengarenk fraktallar işliyorlardı havaya. ince ve sakinlerdi.

neden sonra müziği duydu. her bir sesi bir önceki ve sonrakinden ayrı, asırlar süren bir aralıkta işitti. sanki ruhu göğsünün ortasına yerleşmiş kupkuru kirli bir süngerdi ve sesler onu damla damla ıslatıp genişletiyordu. nefesi kesildi, her seferinde derin içler çekti. daldığı renk, ses ve nefes havuzunun dibinden balık gibi yüzerek çıktı; gözlerini dünyaya açtı.

sigarasının külü uzayıp kıvırılmış, ardından leş bir koku bırakarak sönmüştü. saate baktı; biyolojik ömrünün 4 saatini bir supradyn kutusuna ayırmıştı, ruhununsa 4 dakikasını. sevindi, delice kahkahlar attı.
gülmek sağaltmış olacak ki, giyindi kuşandı, halka küpeler taktı, evden çıktı. eczaneye koştu; vitamin alacaktı.

"ruhuma yarayacak bir vitamin ver" dedi eczacıya.

tek kaşı kalkan eczacı kırmızı bir B vitamini kutusu uzattı.

teşekkür edip eve koştu bizimki. B oturumu 2. salonda başlamak üzereydi.


(o karanlık günün ilham perisine teşekkürler)

4 yorum:

Elma Lekesi dedi ki...

çık o odalardan... çıııııııııııııııııık!

Hich dedi ki...

çoktan çıktım... korkma.

wenamir dedi ki...

ORDA hüznün üzücü olduğu kadar asil yanınına rastladım yazmaya mutemediyen bir tatma duygusu sinmeliydi... kalem mesela dert yazsın göz dert görsün ki dermanı biline...

pollicino dedi ki...

I have visited your blog.Do You want visit the my blogs for an exchange visit?Grazie.
http://internapoli-city.blogspot.com/
litriern