pasif anarşizm

 Anarşizm, yöneticiliksiz anlamına gelir ve mottoları "kimse beni yönetemez", "devlete hayır", "sisteme hayır", "otoriteye hayır" gibidir. Godwin'in henüz adını koymadan yaydığı fikirleri modern anarşizmin temelidir. Kominizm ile kolektivizm ile ve bireyselcilik ile dirsek dirseğedir. Bu kadar ansiklopedi yeter.

  •  Peki anarşizm uygulamaları mümkün olabilir mi bu devirde? Devletsiz bir düzene geçmek mümkün müdür? Bazı ticari güçlerin devletleri bile solda sıfır bıraktığı bu düzende devleti yıkmak yeterli midir? Medya, markalar, gizli bireysel -politik amaçlar, dandik devletlerden daha güçlüyken, onunla ya da bununla yönetilmemek mümkün müdür? Kimler yönetir bizi?
1- Devlet. Kendisi diğer devletlerle bir sınıfın içinde popülerlik yarışından öteye gidemeyen bir öğrenciden farksız, yasal yöneden tanımlandığı için mazeretsiz bu işi yürütmek zorunda olan yönetsel unsurdur. İşleri kolaydır, Marx'tan beri kimseler varlığının şeklini ve sebebini sorgulamamaktadır. Artık delicesine toprak savaşı da verilmemekte, devletler toprak büyütmekten çok ekonomi büyütmektedir. Burumda her devlet bir nevi kendi ekonomik güç unsurları tarafından yönetilmektedir. Para kimdeyse devlet nezrinde söz ondadır.
2- Zenginler. Devletin içinde güç, küresellik içinde güç, rakipleri arasında güç olmak için paralarını büyütmek ve büyütmekten başka bir işle uğraşmayan çok-zenginler, bir zamanlar toprak genişletme derdindeki devletlerin konumundadırlar. Artık "karar alma" onların işidir, dolayısıyla stratejik yöneticiler de onlardır. Tabi kararlarını uygulatmak için liderliğin gereklerinden ikna kabiliyetleri de olmalıdır. Bireyleri ve devletleri top yekün etkilemek ve manipule etmek ancak ikna kanallarını bilmekle olabilmektedir.
3- Dinler: İkna edileceklere ilk önce bu kanaldan mesajlar verilmeli, ilk önce dinler ikna edilmelidir. Dinlerin başındaki söz sahipleri ile anlaşılmalıdır ki alınan kararlar halka açıklanırken dindar kesim ilgili fetvasıyla karardan nasibini alsın. Din büyükleri bu durumda yönetime katılmakta, verilen tüm kararlarda pay sahibi olmaktadır. Din, şüphesiz, global yönetimin integral bir parçasıdır.
4- Medya: Global yönetimi uygulamaya koymanın; sözde devlet kararlarını halka ulaştırmanın tek yolu kitle iletişimidir. Medya büyükleri alınan o global karardan çıkar elde etmezse, bu kararı yönetimin istediği gibi değil canının istediği gibi, yüksek ihtimalle de aleyhte yansıtacaktır. Bu durumda medya büyükleri ile el sıkışılmalı, kararlar onlarla anlaşılarak verilmeli yani medya yönetime katılmalıdır. Global yöneticilerin arasında medya devleri de pişkinlikle oturacaktır.

  • Yukarıdaki çıkarımlara  itiraz geleceğini sanmıyorum. Bu yönetim kurulunu hepimiz zaten biliyoruz. Peki paramız yok diye yönetime katılamıyorsak ve yine para sisteminin köleleri olarak sesimizi çıkaracak bir platformumuz hiç olmayacaksa; itiraz edince işten atılır, baş kaldırınca hapse atılırsak, nasıl yönetime ve sisteme karşı durabiliriz? Anarşizmi ne kadar ilerletebiliriz? Meydanlarda eylem yapıp sopa yiyerek mi? Facebook'ta grup kurarak mı? Twitter'dan ciyak ciyak öterek mi?  Sanmıyorum. 

İnsan bir tehlikeyle karşılaşınca üç şeyden birini yapar:  1- saldırır, 2-kaçar, 3-hareketsiz kalır. Bize karşıt bir görüşü tehlikeyle bir tutarsak, mikro düzeyde bu üç davranıştan birini sergileyeceğimizi çıkarsayabiliriz. Sistem ve otorite tarafından yönetilmek bizim için bir tehlike arz ediyorsa biz bir anarşistizdir ve yukarıdaki tepkilerden birini vereceğizdir. Anarşistler genel olarak 1. tür tepkiyi veren yani saldıran, molotof kokteyliyle ortalığı patlatan, yakan, yıkan kişiler olarak görülürler. Anarşizmin düzen bozmak temelli doğası gereği, elbette anarşizm aktivistleri  bir parça terörü de içlerinde taşımaktadır. Yani 2. tip davranış- kaçmak; düzeni yıkmak isteyen anarşistin pek tarzı değildir.

  • Peki ya 3. tip davranış? Hareketsiz kalmak? Düzeni görmezden gelmek? Sistem yokmuş gibi yaşamak? Yönetimi "ignore" etmek? 
Hayati fonksiyonlarını yerine getirmek, sosyal paylaşımlar ile kendini tatmin etmek ve psikolojik olarak birine ait olmak gibi ihtiyaçları karşılandığı sürece insan canının istediğini "ignore" ederek yaşayabilir.  Nitekim yönetilse de özgür kalsa da birey, yiyecek, konuşacak ve sevişecektir.  Ekmek için iş; iş için çalışkanlık ve boyun eğme gerekiyorsa bunu yapmalı, elbet karnını doyurmalıdır. Sosyal bir linç istemiyorsa benzer kafalı insanlarla arkadaşlık etmeli ve şüphesiz aşık olup duygusal açlığını gidermelidir. Peki yönetimin her dayattığını yemeli midir? Sahte gündemleri takip edip, markaların gözüne sokulmasına izin vermeli midir? Sanmıyorum.

Bugün, zenginler, devletler, dinler ve medya bizim yönetim kurulumuzu oluştururken her geçen gün bu yönetimden etkilenmemek güçleşiyor. Gerçek bir hak arayıcı aktivist, bir gün bu sistemi yererken ertesi gün elinde bir smart-phone ile ya da sırtında bir Prada paltoyla görülebiliyor. Çünkü işi çok zor; dünyanın en büyük güçleri onu etkilemek için uğraşıyor! Reklamlar her geçen gün psikoloji biliminden daha fazla faydalanarak içimize işliyor, politik konuşmalar, dini nutuklar, TV programları da öyle. İnsan psikolojisi hamur gibi yoğrulup, her fikir bir ürün olarak satılıyor, her mal bir duygu gibi sunuluyor, duygular sadece alış-veriş için ivme vermeye elverişliyse empoze ediliyor. Birey aslında ne istediğini hiç bilmez halde kobay gibi yaşıyor. Aktivistin işi de zor oluyor bu durumda tabi, gönlü Prada paltoya kayıveriyor.

İşte bu yüzden artık asıl mesele; gerçek anarşizm; önce kendini tongaya düşürmeden, sisteme yar etmeden, yönetime ve onun oyunlarına gelmeden yaşamayı becermek oluyor. 3. tip davranışa yakın, hareketsiz kalmaya yakın olmayı becerme eylemi! Kaçmak zaten imkansız, saldırmak makul ve mümkün değilken, bocalamadan "verdiklerinizi almamak için elimden gelenin en iyisini yapacağım" yemini etmektir bence en realist anarko eylem. Bu, yönetiminizi ne benim bir başıma, ne de milyonları toplasam yıkmaya gücüm yok, o tren kaçtı, ama en azından beni bir sistem hatası, nüfuz edilemez, etkilenemez bir "bug" olarak görebilirsiniz demek gibi bir eylem. Yönetimin beynimi yıkamak için kullandığı kanallardan uzak durmak,  şunun şurasında sağlıklı ve bilinçli yaşadığım 30-40 seneyi kendimi bozmadan yaşamak istiyorum diyen bir eylem.
  •  İşimde örneğin, emeğimin hakkından öte birşey almamak, işimin tanımı neyse idealist biçimde elimden gelenin en iyisini vermek, en azından kendimi açgözlü bir köleden ötesi olarak içselleştirmemi sağlayacaktır. Rüşvet istemiyorum, hak yemiyorum, sistemin işaret ettiği hiçbir sosyo-ekonomik başarıya hırslanmıyor, dayatma motivasyonlarına pabuç bırakmıyorum. Benim için işim = et, süt, ekmek. Kazanıyor ama borçlanmıyorum. Borcun köleliğimi artırdığının farkındayım. Elimden geldiğince borçtan uzak durup, "nerde trak orda bırak" hakkımı koruyorum.
  • Yönetim kurulunun bana biçtiği günlük duyguduruma karşı direniyorum. TV izlemiyorum. Zenginlerin uşağı olmuş çakma devletin çakma politikaları, insan hayatıyla nasıl oynandığı, hangi delinin kimi bıçakladığı, neleriyle ünlü oldukları belli olmayanların sözde yaşamlarına dair bilgiler; sözüm ona haberler, beni hiç ilgilendirmiyor. Yıllardır haber dinlemeden mutlu yaşıyorum. TV programlarını, yarışma ve dizileri de izlemiyorum. Oralarda bana markalar dayatılıyor, giysiler, mücevherler, insan sınıfları, yaşam tarzları dayatılıyor. Kendimi içlerinden birinde göremediğimde eğlence olmaktan çıkıp tatminsizlik muhasebesine giriyor. Ben de artık, durduk yere yaşamımı aşağılayan bir şeyler izleyip canımı sıkmıyorum.
  • Zaten ortalama bir insanın alması pek de mümkün olmayan küresel moda markalarını takip etmiyorum. Kadınım; güzel görünmek, havalı havalı endam salmak doğam gereği beni arayışa sürüklüyor elbet. Ama kanlı jean'ler, pırlantalar, insan ayıbı kürkler, benim gibi yaşayan bir sürü insanın kamburu çıkana kadar çalışarak ürettiği ve bir tekinin fiyatıyla binlerce çocuğu doyurabilecek süslü elbiseleri istemiyorum. Biliyorum, estetik anlayışım bile şu anda kirletilmiş, etkilenmiş ve dayatılmış halde. Ama en azından gözüme güzel geleni modaya pek uymasa da giymekten korkmuyorum artık. Karşı akımlara yöneliyorum; eski giysilerini giyiyorum annemin, Do It Yourself  denen akıma saygı duyarak elimden geldiğince dikip biçiyorum. Asla bir Gucci kürküm, De Beers pırlantam olsun istemiyorum. Bu markaların bina boyutunda ışıklı reklamlarını gördüm Times Meydanı'nda, aklıma geldikçe tüylerim ürperir. Orası dünyanın güç girdabının merkezidir. O reklamların yediği elektrik çok ağaç öldürür, çok çocuğu aç bırakır. Bir daha gitmek istemiyorum.
  • İlaç ve kozmetik ürünlerinden uzak duruyorum. Büyük bir hastalığım olmadıkça ilaç kullanmıyorum ve malesef en az inandığım bilimdalı da tıp ve kimya ilimi. İlaç yan-etkilerinden ölen milyonlarca insan, sakat bebek, AIDS gibi hastalıkların aşıları bulunduğu halde para için hala açıklamayan şirketler, ameliyatların çoğunda doktor hatası ölümler varken nasıl olur da inanabilirim ki? Doğa bana herşeyi verir; başım ağrıyınca kiraz yer, karnım ağrıyınca rezene çayı içer, kırışıklıklarıma buğday yağı sürerim. Bunların yan etkisi yoktur hem de beni yönetim kurulunun dayatma tıp anlayışından ve para tuzağından uzak tutarlar. Düzenin fast-food'undan, yağından, şekerinden uzak durur, Reiki verir, yoga yapar, sağlığımı korurum.
  • Popüler bilgi, popüler müzik, popüler kitaplar, dergiler, gazeteler, filmler, websitelerinden, her türlü poptan iğrenerek uzak duruyorum. Hepsi arkasında en az bir yönetim kurulu üyesi bulundurur, ya medya, ya devlet, ya bir zengin yada bir din! Anarşist bir kitap asla best-seller olamaz ama vampir temalı ürünleri iyi sattıracak kitap serileri para basar, aşk romanları, filmleri sevgililer gününe yakın bir zamanda çıkar piyasaya, hükümet değiştirilecekse yukarıdan, derin devlet içerikli kitaplar, diziler pompalanır. Amerikan filmleri hem sanatsal olarak hem de insan düşüncesini, mizahi yeteneğini aşağılamak noktasında çoğunlukla birer çöptür. Pop müzik, hepsi aynı altyapılarla, ritimle bezeli, güzel kadın ve erkeklerin sunduğu prodüksiyonlardan öteye gidemez, müziğin insan ruhu üzerindeki doyurucu etkisini taşımaktan tamamen uzaktır. Anarşist fikir bütün bunlardan kendini korumalıdır. İnsan, gözünü, kulağını bu çöplükten çekebilirse kendi zihni ona harikulade şovlar hazırlar, sunar, en orjinal bilgilere kendi zihninde kavuşur, gerçek bilimle, gerçek sanatla ve samimi insan deneyimleriyle ilgilenmeye başlar, kendini içerden dışarı doğru zenginleştirir. Anarşizm böyle bir zihinde kendiliğinden belirir. Bütün bu vakumlu pop çöplüğünün uyaranlarının dışında kalabildiğinde, insan zihni, sistemsizliğin ve özgürlüğün tadını duyumsar ve doğal olarak bir anarşist olur.
  • Ve son olarak, bir dine ihtiyaç duymuyorum. İçime döndüğümde tanrımı da, onunla konuşacağım dili de hem keşfedebilir hem de icat edebilirim. Başka bir yol gösterici-yöneticiye gerek yok. Tanrı orada, ben buradayım; aramıza kurallar koymak insana mahsus bir ilişki biçimi olur. Ben tanrımla kuralsız bir iletişim kurarım, böylece kimse cebimden para, elimden oy sızdıramaz. Din insanoğlunun kendine kendine icat ettiği birşeyse en kötü icat, bir grup insanın diğerlerini yönetmek için icat ettiği birşeyse en kötücül icattır. Ama din sonuçta bir icat, bir üründür. Metafizik bir ortamda, tanrıyla arama kural koyan, sınır çeken, para, güç yada oy isteyen bir ürünün girmesi absürddür. Hele ki varlığını ispata tenezzül etmeyen ya da zaten varolmayan o tanrının kendisi beni yönetmekten geri durur, beni özgür bırakırken! Bir din, insanın boynunu en çok eğdiren otorite olabilir, insanı en köleleştiren. Din liderleri, bu sistemin yönetim kurullunda baştacıdır; sayelerinde bütün kararları uygulatmanın, insan zihnine girmenin bir yolu her zaman bulunabilmektedir. Somut bir varlığı bile bulunmayan bu tehlikeli yöneticiden; dinden, kendimi uzun süredir temizleyerek hem dinin kendi yaptırımlarından hem de diğer oluşumların bana din aracılığıyla dayattığı yaptırımlardan muafım. Harika hissediyorum.
Sistem, bizi yönetmeyi kendine vazife bilen zenginlerin bir düzeneği ise; istediklerini olabildiğince vermeyerek sisteme karşı anarşist  tavrımı sergiliyorum; hareketsiz ve kayıtsızım. Ne sattıklarıyla ilgilenmiyorum. Kazanma hırsı taşımıyor, TV izlemiyor, marka ve ürünlerine aldırmıyor, filmlerine, kitaplarına, müziklerine dönüp bakmıyor, dinlerine kulak asmıyorum. Ben bir pasif anarşistim. İnsanlara pek inanmayan, hümanizm karşıtı bir anarşistin sahip olabileceği en makul DÜŞÜNCEYİM*. Dondurmadan römorkora herşeyi kendim yapabilir, genlerimle oynayan pislikleri yiyeceğime, köylerden aldığım temiz tohum ve fidelerle evimde sebze yetiştirip afiyetle yiyebilirim.  Kendi kendime öğretir, kendim tasarlar, kendim üretir,  kendime yeterim! Yönetim, beni yönettiğini sanadursun, ben onun işlerliğini sonlandırmak için üstüme düşen o minicik görevi yerine getiririm: onu yok sayar, verdiklerini almam. Ben, dünyada bu sistem çökecekse bombalar ve tanklarla değil, kulak tıkaçlarıyla, göz bantlarıyla, kedi otlarıyla çökeceğine inanan benim gibilerin sesini uzaktan tanır, onların müziğini dinler, yazdığını okur, onlarla sisteme karşı duran, pasif, barışçıl, sessiz ve gizli bir anarşist klan oluştururum. Sayımız arttıkça sistem hataları büyür, sonunda birgün çöker.  Bize katılmak, sistemde bir hata olmak isteyen herkesi davet ederim.

Aşağıda sesini tanıdığım anarko bloggerlardan bazıları var:
İnanma
Çevrimdışı
Muayyen
Kızgın Damdaki Kedi
emre varışlı
Rustik Futuristik


*: Hich, bu saydıklarını düşünür ancak pratikte bazı güçlüklerle karşılaşır. Dolabında jean'leri, buzdolabında ketchup'ı bulunur ve itiraf etmek gerekir ki beğenmese de Amerikan filmlerini sıkça izler.

4 Comments:

  1. Elma Lekesi said...
    Pasif Anarşit Köy İhtiyar Heyeti!
    Hich said...
    :)ıhıhı
    varol döken said...
    preud'honne'un insan ruhunun varabileceği son nokta anarşizmdir atasözüne (motto, quote artık her neyse) katıldığımdan ve mülksüzler'i yalayıp yuttuğumdan beri konu hakkında kendi çapımda etraflıca düşündüm. ve gerçek anarşist tek eylemin insanın kendisini öldürmesi olduğunu keşfettim. keşfettim derken öyle antik bir kazıda falan değil kendi içimde işte... çünkü sana yeten başkasına az, başkasına yeten sana çok gelebiliyordu çünkü doğa anarşizmden büyüktü... tabi bunları bir reklamcı olarak yazmam da paradoks olarak görünebilir ama gerçekten anarşiye (sözlükteki veya bakunindeki karşılıklarına değil çünkü anarşinin en basit anlamı insan vicdanıdır) inanan bir adamım. pasif anarşini destekliyorum ama house'u çok seviyorum, o da anarşist olsun, o diziyi yazanlara biz incik boncuk yapalım mesela:)

    şu malca satırlarımdan ötürü gidip kendimi bir öldüreyim...
    Hich said...
    :)) evet hippie kurumu boncuk üretse de bence de iyi bir anarşist takımı.... Kendini öldürmek konusunda ise sonunaaaaaaaaaaa kadar katılıyorum!!!

Post a Comment




 

Blogger Template | Created by Adam Every