MANİFESTO
Varoluşuma ve devinimime psödo-bilimsel, karanlık yaklaşımlar...
(Dikkat reklam içerir)

* İnsan en az üç kişidir: duyguları, mantığı, ruhu. Bunlar ayrı telden çalma eğilimde, insan denen bozulmaya kararlı, entropik varlığı göçertme niyetindedir. Üçünün sürekli dengesi sadece "an" denen halin sürekli yakalanmasıyla mümkün olabilir, yani ya mümkün değildir ya da insan big bang'ten önceki durumunda ve yahut komada yaşarsa mümkündür. Meditasyon, evet kısa süreli çözümdür ama sen aptal insan düzeninde çalışmak, aptal hayvan düzeninde yemek ve üremek zorunda olduğundan  meditatif kafayla dolaşman ütopiktir.Yani insan zamanının büyük çoğunluğunda dengesizdir.

* İnsan, hücrelerinde bile intihar taşır; lizozomlar, kasları eritme, yaşlı dokuları yok etme görevleriyle insanı bir yandan öldürürler. Yine entropi... İnsan canlılığı, aslında, girdiler- işlemler ve çıktıların dengesini kurma savaşıdır. Bu formülü bilmek işe yaramaz, can hıraş savaş hiç bitmez, insan aslında sadece devinir! Boşa anlam aramak ruhani bir kaptırıştan öteye gidemez.


* Tohumunun kimyasal-genetik çekim olduğu söylense de "aşk" bütünde bir inançtır. Kimse aşık olduğunu "sanmazsa" aşık olmaz, ancak buna kendini inandırırsa aşık olur. Aşk, konsept olarak paganizmden uzak, üç büyük dine daha yakın, sufizme daha da yakın ama en çok da bhaktiye yakın bir inançtır. "Herşeyi sev" diyenlerin baş ritüelidir. Herşeyi seven en sonunda aşkı sever, sonra da b.ku yer. Duygularından başka hayatını sahici kılacak birşeyi kalmaz elinde. Duyguları hormonlarına bağlı olduğundan kahvaltıda yediği peynirin gramajı bile zavallının yaşam algısını değiştirebilecektir. Böylelerinin dengeli ama tek düze beslenmeleri, monoton yaşamaları ve aşırı sosyalleşmeleri (bu kontrast işi çığrından çıkarır) gerekirki yaşamları iyi gidiyor zannetsinler.

* Evlilik bir kardeşlik anlaşmasıdır. Kardeşimizle üreyemediğimiz için örgütlenirken güvenecek başka birini bulmamızla ilgilidir. Aile şu kavramlar olmadan anlaşılamaz "mülk", "kazanç", "ebeveynlik", "pedagoji", "sosyal sınırlılık", "yalan", "aşk". İnsan evlenmeden önce bu kavramlara oturup çalışmalı, entelektüel birikimin güçlendirmelidir ki çıkması hayli olası evlilik çatışmalarında kaçacak zihinsel delikler bulsun.

* İnsanlar, Huxley'in sınıflamasındaki alfa, beta, gama gibi, bilinç düzeyleri ve fiziksel güzelliklerine göre ayrılırlar. Bu ayrımın, çeşitliliğin sebebini kendi inanç sisteminizde bulabilirsiniz: Allah'ın işine karışılmaz, gamalar kötü karmalı enkarnasyonlardır ya da büyük patlamanın randomize adaleti, farketmez. Bu ayrım vardır, bazılar hem güzel, hem akıllı, hem şanslıdır. Bunu bilmek işe yaramaz, kendini işe yarar hissettirmez, kabullenmek söz konusu değildir. İnsan, hep diğerlerinden daha iyi olduğunu düşünürek rahatlar; daha akıllı, daha güzel, daha farklı... Artık nereden tutturup kendini kandırabilirse...

* İnsanoğlu çeşitli olsa da mutsuzluk tektir. Alfa da gama da kendini mutsuzluktan korumak için sözümona neden-sonuç zincirleri inşa ederek kendine interaktif ilüzyonlar yaratır, oturup bunları izler, rol alır, alkış bekler. İnsanın bunun bir ilüzyon olduğunu görmesi ancak travmalar ya da uzun süren monotonluklar sonrası çöküntüler ile mümkün olur ki o zaman da hemen yenilerini inşa etmeye başlar. Yoksa insan, yordanamaz evren sisteminden atom altı parçacıklarına varan bir "saçılımın" değersiz bir alt sistemi oluşu fikrini kaldıramaz, yanar. Gurular, bu fikre varıp yananların, kendilerine "ama sen çok değerlisini" binbir şekilde söyleyip ikna etmeleri için arayıp buldukları insanlardır. Gurular, bir nevi, yangın söndürücü tinsel iluzyonları insanların yüzüne sprey gibi sıkan, kendi varlıklarını yukarıdaki üçlemeden ruha daha yakın bir konuma yerleştirmiş kişilerdir. Her halukarda dengeleri, aptal aşıklarınkinden daha garantitedir, kahvaltı yapmasalar da olur.

* İnsan mutsuzluğu evren kadar bakidir ve "mutluluk", mutsuzluğun olmadığı yere verilen addır. Seni mutluluk yalanlarıyla kandırmak isteyenler önce ruhtan bahseder, onu kutsar, ululaştırır. Ancak bu binbir türlü kutsanışının ruha tanıdığı imtiyaz, mantığın tek bir cümlesiyle yerle yeksan olabilir. Mantık/us, ruha böyle hükmederken, duygulara hükmedemez. Duygulara ruh hükmeder... Mantığa da duygular... Kuyruğunu yiyen bir yılandır işte insan. Sadece devinir, devinir, koca bir sıfır çizedurur.

*Abraham Maslow, ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisinde  sırasıyla bir nevi fiziksel, duygusal, ussal ve ruhsal ihtiyaçları karşılmak zorunda olduğumuzu söyler. Yanılmıştır. İnsan ilüzyonlarını hafife almıştır. İnsan öyle bir varlıktır ki aşk acısı sanrısına kapıldığında mesela, yemek içmek istemez, açlık tanımaz, aşkı onun tek gerçekliğidir. Ruhani esrikliğiyle bir derviş, kırk gün yemeden, içmeden durabilir. Veya rasyonel ihtiyaçlarını, örneğin okulunu bitirmeyi, iş bulup çalışmayı es geçen bir kişi, ruhsal deneyimler peşinde koşabilmektedir.  Bu işte her zaman bir sıra olmayabilir. Üstelik istisna sayılan bu örnekler kanımca hiç de azımsanacak istatistik değerler değildir. Maslow yanılmıştır; insanı, ihtiyaçları değil ilüzyonları yönlendirir.

3 Comments:

  1. Çiçer said...
    çok haklısın,haddinden fazla mı acaba
    Hich said...
    yok yok fazla deil:) kararında..
    varol döken said...
    adam huxley beyler...

Post a Comment




 

Blogger Template | Created by Adam Every