21 Eylül 2010 Salı

nude and blued

Nasıl ki Depeche Mode'un parçalarını her duyduğumda biri beni çıplak görmüş gibi hissediyorsam, yüzüne baktığımda gördüğüm o düz, güçlü, hiç kıpırdamayan ifade de bana hep aynısını hissettiriyor...

Bana her baktığında, kendimi senin o açıklanamaz çıplaklığınla eşit hissedene kadar soyunup dökünmem ve bunu yaparken de utancımı bastırmam gerekiyor. Mimiklerimi yüzümden kanatarak kazımam, sağa sola dalıp, ortalıkta dolanmaya bayılan bakışlarımı asıl bakmaları gereken yere sabitlemem ve ağzımı gerekli gereksiz açmadan önce düşünmem gerekiyor. Sen, mesela, sadece karşımda durup bana bakarken, ben dakikalarca soyunmak, yıkanmak, takıp takıştırdığım herşeyden kurtulmakla uğraşıyorum. O, tam da kaşlarımın ortası ile boğazımda aynı anda yanmaya başlayan karanlık, zamansız ve nadide güzelliğimin farkına varmak ve güçlü, ama tarafımdan çar-çur edilmiş zavallı benliğimin yavaşça belirmesini seyretmekle meşgul oluyorum. Omuzlarımdan aşağıya dökülüyor kabuklarım; karşında dudaklarım titriyor; ateş basıyor; aynı anda hem korkuyor, hem utanıyor hem de senin sahibin olmak istiyorum. Tek bakış, aylarca emek verilen o DM parçalarından daha hızlı kanıma karışıp, beni çırılçıplak soymaya yetiyor.

Yüzün, bir fotoğraf gibi, kafatasımın içindeki boşlukta uçuşarak savruluyor. Yüzünle oyalanıyorum. Kendimi her fırsatta, her telefon konuşması sırasında ya da her yorgun dakikanın dinlendirici dalgınlığında, elimde bir kara kömür-kalem, rastgele bir kağıt parçasına yüzünü çizerken buluyorum. Bazen kaşlarını, bazen de gözlerini çizemiyorum. Gerçekte hep dümdüz içime bakarken, kağıda geçirilince -seni kopyalamama izin vermezmişsin gibi- gözlerini benden kaçırdığın oluyor, ifadeni çizemiyor, nasıl baktığını anlatamıyorum. Yönümü tamamen şaşırıp kaybolduğum sokaklarda hissetiğim huzursuzluğun aynısıyla bakıyorum kağıda. Sonra, tabi ki buruşturup atıyorum çünkü; oradaki gerçekten sen olsan dudaklarım titrer; ateş basar; aynı anda hem korkar, hem utanır, hem de senin sahibin olmak isterdim.

Nasıl ki Depeche Mode'un bir parçasını dinledikten sonra şaşkınlığımla kalakalıyorsam başbaşa, sen olmayınca da üşüme, bulantı ve karmaşayla başbaşa kalıyorum. Şüphesiz, üşütmüş oluyorum, soyunup dökünmelerimin etkisiyle kafayı. Ve şüphesiz, iyileşmek için yansımalarının; belki fotoğraflarının, belki de kendi karalamalarımın peşine düşüp, seni canlı, kan dolaşımımı hızlı tutmam gerekiyor. İşte belki şu yazdığımla ısınmıştır kafam biraz. Hapşu. Belki de beter olmuştur, bilmiyorum.
Picture: Picasso "Blue Nude"

6 yorum:

Hich dedi ki...

ne salakmışım yaw.. kimmiş, çıplak, kimmiş düz?? :)))

varol döken dedi ki...

dur şurada seni salaklığınla yalnız bırakmayayım bari...

varol döken dedi ki...

ben böyle hissedince yazamıyorum, yazamıyorum derken kıvıramıyorum bir türlü, hep içime atıyorum ya da kendime yazıp siliyorum, gerek yok diyor içimdeki bir ses sürekli, hakkaten de gerek olmadığını düşünmesem zaten... şimdi bile lank diye bak birden gerek yok dedi yine. böyle bir kelime çeyizim var da evlenmeyi bekliyor gibi, gerdeğe girsem rahatlayacağım, açılacağım gibi. böyle salakça oluyor işte yazınca...

Hich dedi ki...

hıh bak ne güzel çeyiz meyiz derken açılıyodun gerdek öncesi... biraz daha oynaşsan vericeksin dilinin altındaki baklayı;)

varol döken dedi ki...

bir gün elbet ben de mavi ve çıplak kalacağım...

Hich dedi ki...

sadece akıllıların görebildiği giysiler üzerinde...